İçeriğe geç

Hû Allah zikri nasıl çekilir ?

Hû Allah Zikri Nasıl Çekilir? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme

İstanbul’un kalabalık sokaklarında yürürken, bazen kulaklarıma bir ses gelir: “Hû Allah, Hû Allah…” Bu ses, özellikle günlük yaşamın karmaşasında, insanın dikkatini çekebilecek kadar derindir. Hû Allah zikri, yüzyıllardır bir gelenek olarak bizlerle. Ama bu basit gibi görünen dini uygulamanın, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından farklı kesimleri nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü? Gelin, sokakta duyduğumuz bu kelimenin, sadece bir manevi yolculuk değil, aynı zamanda toplumsal bir göstergede nasıl şekillendiğini birlikte inceleyelim.

Hû Allah Zikri ve Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyetin, bir kişinin dini pratiklerini ve inançlarını nasıl şekillendirdiğini çoğu zaman göz ardı ederiz. Kadınların ve erkeklerin toplumda farklı roller üstlendiği bir dünyada, “Hû Allah” zikri de bu rollerden nasibini alıyor. İstanbul’daki sokaklarda, özellikle kadınların bir araya geldiği topluluklarda, bu zikri sıklıkla duyabiliyoruz. Ancak, kadınların toplumda maruz kaldığı çeşitli baskılar ve “izin verilen alanlar” düşünüldüğünde, bu zikrin kadınlar tarafından nasıl ve nerelerde yapıldığı üzerine düşünmek gerekir.

Örneğin, sabah işe gitmek üzere metroya bindiğimde, karşımdaki genç bir kadının telefonunda bir hatim duası dinlediğini fark ettim. Gözlerinde derin bir huzur vardı, fakat etrafındaki kalabalık bu huzuru bozmamak için onu görmezden geliyordu. Kadınların dini pratiğini toplumsal alanda ifade etme biçimleri, erkeklerin çoğunlukla daha görünür ve baskın olduğu dini alanlarda sınırlı kalabiliyor. Bir kadının “Hû Allah” zikrini halka açık bir alanda, kalabalık içinde yüksek sesle çekmesi toplumda nasıl karşılanır? Bu, kadının toplum içindeki yerini ve cinsiyetinin ona sunduğu özgürlükleri çok net bir şekilde yansıtır.

Çeşitlilik ve Hû Allah Zikri: Kim, Nerede ve Nasıl Çeker?

Hû Allah zikri, sadece bir manevi arınma değil, aynı zamanda çeşitliliği de gözler önüne seriyor. Türkiye’de farklı etnik kökenlerden, farklı inançlardan gelen insanlar bu zikri farklı şekillerde çekiyor. Mesela, bir gün Kadıköy’de yürürken, birkaç gencin bir araya gelip zikri çok neşeli bir şekilde söylediklerini gördüm. Fakat bu gençlerin kimlikleri ve sosyal statüleri, aynı zikri çekerken onların nasıl bir tecrübeye sahip olduklarını etkiliyor. Zikri çekerken yaşadıkları huzur, ya da belki de o anki toplumsal kaygıları, tüm bu dini pratiği farklılaştırıyor.

Bir başka örneği, işe gitmek üzere metrobüsle yolculuk yaparken gördüm. Yaşlı bir adam, cebinden bir tesbih çıkarıp sabırla zikrediyordu. Çevresindeki insanlar onun huzuruna daha fazla müdahale etmek yerine, etrafında bir sessizlik hâli oluşturuyordu. Ancak, aynı metrobüste, genç bir grup insan yüksek sesle müzik dinlerken, birinin “Hû Allah” zikri çekmesi, çoğu zaman garip bir şekilde karşılanabiliyor. Burada bir çeşitlilik sorunu var: Zikri, kimlikleri ve yaşam tarzları farklı olanlar nasıl bir arada, bir topluluk olarak paylaşabiliyorlar? Zikrin bu kadar içselleştirilmesi, aslında bir toplumsal barış ve uyum meselesine dönüşüyor.

Sosyal Adalet ve Hû Allah Zikrinin Toplumsal Yansıması

Sosyal adaletin temel unsurlarından biri, herkesin dini ve manevi pratiklerini, kimliklerini ve inançlarını ifade etme hakkına sahip olmasıdır. Hû Allah zikri, bu bakımdan bir çeşit toplumsal eşitlik pratiği de oluşturabilir. Ancak, toplumun bazı kesimlerinde hala dini ifade biçimlerine karşı bir önyargı bulunuyor. Sokakta, camiye yakın bir alanda yürürken, sadece birkaç metre ötede bir grup insanın Hû Allah zikri çektiğini duyduğumda, bu sesin sadece manevi bir pratik olmadığını, aynı zamanda bu kişinin sosyal statüsünü, inancını ve hatta toplumsal haklarını savunma çabası olduğunu fark ettim.

Bu noktada, dini pratiklerin toplumsal cinsiyet, etnik köken ve sosyal statü gibi faktörlerle nasıl kesiştiği üzerine daha fazla düşünmek gerekiyor. Örneğin, kent merkezlerinde, özellikle yoksul mahallelerde yaşayan bireylerin manevi pratiklere gösterdikleri ilgi, daha üst sınıflardan gelen insanlara göre farklılıklar arz edebiliyor. Toplumda her kesim farklı koşullarda manevi ve dini pratiklerini gerçekleştiriyor ve bu da Hû Allah zikrinin nasıl ve kimler tarafından çekileceğini etkiliyor. Peki, bu eşitsizliğe karşı nasıl bir çözüm üretebiliriz? Belki de daha fazla toplumsal barış ve eşitlik, Hû Allah gibi kelimelerin hem toplum içinde daha fazla yer almasını sağlayacak, hem de dini pratiklere karşı olan önyargıyı kıracak.

Sonuç: Hû Allah Zikri ve Toplumsal Dönüşüm

Hû Allah zikri, sadece bir kelime ya da bir dini pratik olmanın ötesine geçiyor. O, bir toplumun ruhunu, onun çeşitliliğini ve içindeki eşitsizlikleri çok net bir şekilde gösteriyor. Bu küçük kelime, bir bireyin içsel yolculuğunun ötesinde, toplumsal yapıları, kültürel farkları ve sosyal adalet arayışını simgeliyor. Eğer toplumsal eşitlik ve adalet konusunda gerçek bir ilerleme kaydedeceksek, herkesin “Hû Allah” gibi pratikleri özgürce ve eşit şekilde yaşama hakkına sahip olması gerektiğini unutmamalıyız. Zira, dinin, cinsiyetin, etnik kimliklerin ve sınıfın kesişim noktalarında bu tür manevi pratikler, aslında toplumsal barışın temellerini atmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort bonus veren siteler
Sitemap
vdcasino güncel girişcasibom