Geçmişe Duyulan Özleme Ne Ad Verilir?
Ah, geçmiş… O eski, güzel günler! Herkesin bir şekilde zaman zaman geçmişe duyduğu bu özlemi, bilimsel anlamda “nostalji” olarak tanımlıyoruz. Ama ben bu kelimeyi her zaman biraz şüpheyle karşılamışımdır. Nostalji, yıkılmak üzere olan bir toplumun kolektif hatırlama çabası mıdır, yoksa sadece yaşamaktan yorulmuş insanların huzur bulmaya çalıştığı bir kabus mu? Bazen geçmişe bakarken, insanın kafasında birçok soru beliriyor. Bu yazıda nostaljinin güçlü ve zayıf yönlerini tartışacağım ve bakalım geçmişe duyduğumuz özlemi savunmak, ne kadar akıllıca?
Nostalji: Geçmişi Renkli Gözlüklerle Görmek
Öncelikle nostaljiyi savunanlara şunu demek lazım: Geçmişi her zaman kusursuz hatırlamak, bence çok tehlikeli bir şey. Gerçekten de geçmişi renklendirdiğimizde, sanki orada yaşadığımız anlar çok daha “yüce” oluyor, değil mi? Bir zamanlar gittiğimiz mahalle bakkalının “çikolatayı bileklerimle açardım” havası, şimdinin “dijital bakkalı”yla kıyaslanınca birer efsane gibi gözüküyor.
Ama hadi kabul edelim, nostalji, geçmişin üzerine tatlı bir filtre koymak gibidir. O filtreyi takınca, her şey çok daha güzel gözükür. Sosyal medyada geçen gün bir paylaşım gördüm: “Eskiden ne güzel günlerdi, herkes birbirini tanırdı, sohbetler vardı!” Ya, tabii ki vardı! Ama hatırladığınız o sohbetlerin çoğu da aslında “Neredesin, nasıl gidiyor?” cümlesinden ibaretti. Hadi biraz da dürüst olalım, bence şu an ki sosyal medya bağlantılarımız o zamanlardan çok daha anlamlı.
Nostaljinin Güçlü Yanları
Şimdi kabul edelim, nostaljinin de kendince güçlü yanları yok değil. Geçmişe dönme isteği, bazen insanın yorgun ruhunu dinlendirir. Bu, bir tür kaçış olabilir. Geçmişteki mutlu anıları düşünmek, şu anki karışıklık ve belirsizlikten bir tür “ruhsal tatmin” sağlar. Örneğin, gençliğimdeki tatil anılarım ya da eski bir dostla yaptığım sohbetler, bir anda yüzümü güldürebilir. Çünkü nostalji, bize güvenli bir alan sunar. O dönemde işler yolunda gitmişti, herkes mutlu görünüyordu (o zamanlarda şimdiki gibi memnuniyetsizlik öyküleri yoktu, belki de o yüzden.)
Bir diğer güçlü yönü, nostaljinin bir toplumu bir araya getirme gücü. Mesela, eski Türk dizilerinin tekrar izlenmesi veya birçoğumuzun çocukluğunda dinlediği eski şarkılar, anında topluluk oluşturur. Bütün o “Deli İbrahim” şarkısı veya “Yalnızım Çünkü Sen Varsın” sözleri, birer zaman makinesi gibidir. Aynı diziye, aynı filme, aynı şarkıya duyduğumuz ilgi, bazen sadece nostaljinin gücünden kaynaklanıyor. Geçmişi bir arada hatırlamak, geçmişin verdiği duyguyu hep birlikte yaşamak insanı belli bir dereceye kadar birleştirir.
Nostaljinin Zayıf Yanları
Ancak her şeyin olduğu gibi nostaljinin de zayıf yanları var. En büyük sorunlardan biri, geçmişin sürekli olarak bugüne taşınmaya çalışılması. Geçmişi anarken sadece güzel anılara odaklanmak, her zaman bugünü kötüleştirmek anlamına gelir. Ya da modernizmin sunduğu imkanları göz ardı ederek, geçmişi “altın çağ” olarak görmek… Sonuçta, biz bugünün insanıyız. Nostaljiye saplanıp kalmak, aslında bugünümüzü yaşayamamaya neden olabilir. Geçmişin “bize ait” tarafları, insanı rahatlatabilir ama geleceğin “bize ait” olan taraflarını da gözden kaçırmamamız lazım.
Özellikle sosyal medyada, “Ah eskiden nasıl da mutluyduk” cümleleri bir akıma dönüştü. İnsanlar, “O eski tatları” yeniden yaşamak için, nostaljiyi bir kimlik haline getirdiler. Herkesin özlediği çocukluk yıllarına, kaybolmuş mahallelerine duyduğu bu romantik özlem, bazen gerçekten de toplumun geri gitmesine neden olabilir. Yani evet, hepimiz geçmişi özlüyoruz, ama bazen geçmişin peşinden gitmek, aslında bir tür yerinde sayma haline dönüşebilir.
Geçmişe Özlem mi? Yoksa Kaçış mı?
İşte burada sormamız gereken kritik soru şu: Gerçekten geçmişi özlüyor muyuz, yoksa mevcut durumdan kaçmak mı istiyoruz? Çünkü nostalgia denilen şey aslında bir tür “şimdiki anın gerçeklerinden kaçış” olabilir. Geçmişin zamanında kalmış anılar bize rahatlatıcı gelse de, bu sürekli bir kaçış haline dönüştüğünde, geleceğe dair herhangi bir plan yapmamızı engeller.
Bir nevi, geçmişe duyduğumuz özlemi mantıklı bir şekilde kullanmak, en iyi strateji olabilir. Geçmişin değerini takdir etmek, şimdiyi daha anlamlı hale getirebilir. Ama sürekli olarak geçmişte yaşamaya çalışmak, bugünü sorgulamamıza engel olabilir. İşte bu, nostaljinin zayıf yanıdır. Geçmişin bu kadar idealize edilmesi, şimdiki zamanın kıymetini kaybettirir.
Sonuç Olarak…
Nostalji, hem hoş hem de tehlikeli bir şey. Geçmişi güzel anılarla hatırlamak, bazen gerçekliği unutturur ve insanı geçmişte hapseder. Ama bu, ona tamamen karşı çıkmamız gerektiği anlamına gelmez. Nostalji, doğru kullanıldığında insana huzur verebilir. Ancak geçmişin peşinden sürüklenmek, bugünün ve geleceğin değerini unutmamıza neden olabilir. O yüzden belki de arada sırada, geçmişin güzel anılarına dalmak, ama aynı zamanda “bugün”ün içinde yaşamak en iyisi. Peki sizce, geçmişe olan bu özlem, gerçekten de doğru bir duygu mu, yoksa sadece şimdiki dünyadan kaçma isteği mi?